Yemek yapmak...Sergilemek ve Fotoğraf...


Şu ara bir tembellki bir rehavet sormayın gitsin.Sıcaklar ve yorgunluk birleşince insan mutfağa bile girmek istemiyor.Pek fazla yemek yapmadığım için sizlerle de paylaşamıyorum.Ama yaptımmı da artık sunumuna da çok dikkat ediyorum.Çünkü yemek yapmak kadar yemek fotoğrafçılığı da çok ilgimi çekiyor.

Yemek fotoğrafçılığı ve yemek stilistliği ülemizde çok yaygın olmayan ama oldukca keyifli ve zahmetli işler.Bu konuda Hürriyet Pazar ekinde Türkiye'de yemek fotoğrafları konusunda en iyilerden kabul edilen Ahmet Ağaoğlu ve Mustafa Dorsay ile yapılan röportajdan bazı alıntıları yazının devamında okuyacaksınız.Göründüğünden daha zor bir iş .


"AHMET AĞAOĞLU

Model kaprisi onu yemek fotoğrafçısı yaptı

Ahmet Ağaoğlu’nun fotoğrafçılık macerası, amatör bir fotoğrafçı yengenin kanına girmesiyle başlamış. 15 yaşında kör topal fotoğraflar çekerken, 18’ine geldiğinde işler almaya başlamış.

Ağaoğlu, İngiltere doğumlu. Fotoğrafçılığı da İngiltere’deki Paddington College’de okumuş. Asistanlık yaptığı yıllarda kaçınılmaz olarak ayak işlerine koşturmuş, ama kısa bir süre sonra ellerini ovuşturacağı teklif Singapur Havayolları’ndan gelmiş.

Henüz 19 yaşında bir genç olarak, Barbados’ta cánım mankenlerle haşır neşir olma fırsatı yakalamış. Ne var ki, bu haşır neşirlik onun düşündüğü cinsten değil de, sabahları 5’te mankenleri uyandırmak, kaprislerini çekmek, neşeli uyanmaları için çeşitli taklalar atmaktan ibaret olunca, yakasını silkip ‘Bir daha insanlarla çalışmam’ diye yemin etmiş.

İşte bu deneyimi de ona yeni modellerini; yani yemekleri seçmesine vesile olmuş. Yemek zevkini çocukluk yıllarında babasının yemekle ilgili emprovize çalışmalarına borçlu.

Peki yemek fotoğrafları çekmek için mutfak dostu olmak mı lazım? Ağaoğlu, ‘Yapmayı da yemeyi de severim, arkadaşlarımın restoranlarına mönü hazırlarım, yemeklerini önce bana tattırırlar’ diyor. Londra’da tanıdığı gıda fotoğrafçılarının yemekle hiç álákası olmadığını söylüyor. Sonra da işin hilelerini anlatmaya başlıyor:

* Mesela bizim evde yaptığımız tavuk ya da hindiler neden o fotoğraflardaki gibi çıtır çıtır ve parlak değil? Ahmet Ağaoğlu, o güzelim görüntüyü veren aldatıcı şeyin, karamel karışımlı bir sos olduğunu söylüyor. Hatta fotoğraf çekimi sırasında hindi yağını dışarı vermesin diye, karamel karışımlı sosun içine bulaşık detarjanı katıyorlarmış!

* Hindi ya da tavuk iyice şişkin görünsün diye de, sadece 15 dakika çok sıcak fırında tutuyorlarmış. Yani o gördüklerimiz hem pişmemiş hem de bulaşık deterjanıyla karıştırılmış tavuklarmış meğer.

* Fasulyeler rengi gitmesin diye, sadece 15 dakika sıcak suda bekletiliyor, hatta bazen hiç pişirmeyip, fotoğrafın üzerindeki soslarla kamufle ediliyormuş.

* En merak ettiğim sorulardan birini, dondurma çekimlerini soruyorum Ağaoğlu’na. Spotların sıcaklığıyla hemen erimesi gerekirken nasıl dolaptan çıkmış gibi duruyor? ‘Önce dondurmaya istediğimiz formu vermek için belli bir ısıya kadar eritiyoruz. İstediğimiz formu verince, -70 derecede kuru buza yatırıyoruz. Bu sayede çekim için 15 dakika kazanıyoruz. Eriyince, buzluktan yedek topları çıkarıyoruz.’

* Bu kadar incelikli hilelerden sonra yemekler parlasın diye üzerilerine yağ ya da cila sürüldüğünü de tahmin edersiniz herhalde.

HANGİ YEMEK DAHA KOLAY ÇEKİLİR?

Domates soslu makarna her zaman daha kolay çekilir. Kırmızı, kontrast yaptığı için fotoğrafta sorun olmaz. Ama tas kebabına ne yaparsanız yapın, neticede kahverengi bir yemek olduğu için köpek maması gibi çıkar.

KİMLERLE ÇALIŞTI?

Burger King, Mc Donald’s, Pınar, Tat, Mado, Algida, Panda, Vakko Çikolata, Knor, Nescafe, Bahçıvan gibi şirketler. Ayrıca Remix, Mutfakta Dört Mevsim gibi yemek kitapları ve Beko, Komili Yudum, Tefal gibi şirketlerin çıkardığı yemek kitaplarının fotoğraflarını çekti.

MUSTAFA DORSAY

Maydanoz hiç fotojenik değil

Mustafa Dorsay, üniversitede endüstriyel tasarım okurken başlamış fotoğrafçılığa. 29 yaşında amatörlükten profesyonelliğe geçmiş. Pek çok alanda fotoğraf çektikten sonra 1994’te sadece gıda alanında çalışmaya karar vermiş.

Yemek fotoğrafçılığını seçmesinin nedeni çok rasyonel: ‘Her fotoğrafçının bir alanda uzmanlaşması gerektiğini düşünüyordum. Boş bir alandı ve daha çok para kazanabileceğimi düşündüm. Ayrıca yemek yapmayı da, yemeyi de çok seviyorum.’

Dorsay’ın yemek hazırlama merakı, aslında biraz iş başa düştüğünden. Vejetaryen olunca mecburen bütün yemeklerini kendi yapmaya başlamış. ‘Her vejetaryen yemeğini pişirmek zorunda. Evde de yemek hazırladığımda tabağıma mutlaka bir süs koyar, çatalın duruşuna dikkat ederim.’

Yemek yapmayı bilmek, fotoğraf çekmek için avantaj mı? ‘Elbette avantaj. En önemlisi hiçbir zaman tabağa yemekle ilgili yanlış kompozisyonlar kurmazsın.’

Yemek fotoğraflarının da bir trendi varmış. Hatta fotoğrafın dekoruna bakarak, o fotoğrafın aşağı yukarı hangi yıllarda çekildiği kestirilebilirmiş. Eski trendler daha süslü püslü, tabağın yanında çatalı, bıçağı, bir köşesinde kadeh, öteki tarafında çiçek vs. olan kompozisyonlarmış. Son yıllarda çekimler giderek sadeleşmiş. Hatta artık neredeyse tabak bile gözükmüyor, sadece yemek fotoğraflanıyormuş.

YEMEĞİN FAZLA SUYUNU KULAK ÇUBUĞU EMİYOR

Konuşmamız sırasında ‘Maydanoz hiç fotojenik değil’ deyince afalladım, maydanozu cümle içinde böyle kullanmak doğrusu hiç aklıma gelmezdi. Gerekçesini şöyle açıkladı: ‘Maydanoz hep koyu çıkar, hiç fotojenik değildir. O yüzden daha açık renk olan frenk maydanozunu kullanırım.’

Mustafa Dorsay’ın ağzından aldığımız fotoğraf hilelerinde, ‘Vay be’ dedirtecek, David Copperfield’vari cinlikler var:

* Mesela, kahve fotoğraflarının yukarı doğru tüten dumanı vardır ya, işte o dumanı küçük bir ilaç çıkarıyormuş. Kahvenin içine atıyorsunuz, duman hoop süzüle süzüle çıkıveriyor.

* Fotoğraflarda bardağın kenarında çiğ tanesi gibi duran diri diri damlacıkları da bu işin yan sanayisiyle uğraşan dükkanlara gidip, ‘Bir su damlası lütfen’ deyince hallediyormuşsunuz.

* Buzlu bir meşrubat mı çekeceksiniz, kırılmış buzdan tutun küp şeklindeki buza kadar envai çeşit sahtesi varmış. Gerçek buz, yüksek ısılı ışıkların altında beş dakikada erirken, bu sayede daha uzun çekim yapma şansı oluyormuş.

* Kırmızı şarap fotoğrafları da biz ne kadar iyi ışık kullanırsak kullanalım koyu çıkar değil mi? Onda da tam ‘Hay bin kunduz’ dedirtecek bir numara varmış meğer, şarabın içine su katmak!

* Daha bitmedi. Çikolatalı sufle çekimleri sırasında sufle sönmesin diye, içine bilye ya da nohut tıkıyorlarmış!

* Bir yemek fotoğrafçısının normal şartlarda cımbız, kulak çubuğu gibi malzemelerle ne işi olur diye düşünürüz değil mi? Ama tabaktaki bir pilavın üzerine rastgele serpiştirilmiş gibi duran bezelye ya da havuçların cımbızlarla tek tek yerleştirildiği ya da tabağa fazla gelen yemek suyunun kulak çubuğuyla temizlendiği tabii ki aklımıza gelmezdi.

KARNIYARIK ÇEKMEKTEN NEFRET EDİYOR

Karnıyarık çekmekten nefret ediyor, ‘Ne yaparsanız yapın kahverengi bulamaç gibi çıkar, o yüzden kıymayı öldürmemek, patlıcanı pişirmemek lazım. Zaten o tür yemekler sizin mutfakta pişirdiğiniz gibi pişirilmez. Kıyma, domates ve soğan ayrı ayrı pişirilir. Sonra fotoğraf için hepsi tek tek patlıcanın içine koyulur. Bir nevi montaj gibi bir şey.’ Dorsay’a göre, fotoğraflanması en kolay yemek mantı. Bir hamburger fotoğrafı için de, 200 ekmek arasından seçim yaptığını, kenarları en düzgün kesilmiş ve susamları en dengeli dağılanı böylece bulduğunu da öğreniyorum bu arada.
(20.Kasım .2005 tarihli Hürriyet Pazar ekinden alınmıştır.)



Evet beni uzun ve zahmetli bir yol bekliyor anladığım kadarıyla.Hele bir de kendi pişirdiğim yemeklerin fotoğraflarını çekeceğimi düşünürsek :)Sanırım fotoğrafları tam pişmeden çekmeliyim :)



Bu arada yukarıdaki fotoğraf geçen akşam arkadaşlarıma yaptığım biftekli makarnanın fotoğrafı..Önce bifteklerden başlayalım.Bir gece önceden mutlaka marine ediyorum.Göz kararı biraz zeytinyağı,biberiye,zahter kekik(uzun uzun olan) ve kırmızı şarap marine için yeterli oluyor.Ertesi gün uzun şeritler halinde kestiğim biftekleri yağsız ızgara da 2-3 dakika pişiriyorum.(sadece altı ve üstü kızarana dek,ben bifteği az pişmiş seviyorum,zaten bu mübarek çok pişince tatsız tuzsuz bir şey oluyor) Makarna içinde artık ben yassı spagetti kullanıyorum. Spagettiden yenmesi daha kolay ve daha lezzetli geliyor.Makarna sosu içinse ince ince doğranmış 2 diş sarımsağı biraz zeytinyağında öldürdükten sonra üzerine rendelenmiş iki domates ilave ettim.Domates kaynamaya başlayınca biraz kıyılmış fesleğen ve 1/2 çay bardağı kadar süt (ya da krema zevkinize göre kıvam arttırmak için) ekleyip kaynamaya bıraktım.Haşlanmış makarnayı biraz diri bırakmıştım.Makarnanın suyundan da bir çay bardağı kadar sosa ilave edip makarnayı sosla biraz pişirdim.Böylece sosu içine daha iyi çekmiş oluyor.Servise yakın üzerine diyarbakır lavaş peynirinde rendeledim.Bu peynir çok tuzlu olduğu için öncesinde makarnaya ilave tuz koymamanızı öneririm.Her yerde bulamayabilirsiniz ama tad ve koku olarak baskın ve çok lezzetli bir peynir ve makarnalara çok yakışıyor.Tabağa aldığım makarnanın üzerine biftek dilimlerinden ekleyip üzerine öğütülmüş beyaz biber serptim .Afiyet olsun herkese...

Yorumlar

Popüler Yayınlar